3 Aralık 2013 Salı

İz Sürücü

   Bir nevi kıyamet sonrası gelecekte, isimsiz bir ülkedeyiz. Düşen dev bir meteor açıklanması güç olaylara sebep olmuştur. Yarattığı etki Zone adı verilen bir alanda etkili olmaktadır. Bu alanın ortasında yer alan bir odada insanlığın en derin tutkularını gerçek yapacağı söylenen bir güç vardır. Dikenli teller ve askerlerle korunan Zone’a sadece zihinsel güçleri ve yeterli cesaretleri olan Stalker’lar girebilmekte ve eşlik ettikleri insanları odadaki güçle yüzleşmeye götürmektedirler. Kahramanımız da böyle bir Stalker’dır. Karısının itirazlarına rağmen bir bilimadamı bir de yazarı yanına alarak hayatının yolculuğuna çıkar…
Meşhur Rus bilim kurgu yazarı Arkadi ve Boris Strugatsky kardeşlerin Yol Kenarında Piknik isimli romanından uyarlanan Stalker ile Tarkovsky, Solaris’te bıraktığı yerden psikoljik bilim kurguya geri dönüyor. Film göründüğünden daha çok alegori ve sistem eleştirisi içerse de yönetmen bunu ustaca alt katmanlara yerleştirmeyi beceriyor…
Benim gözümde ‘fikri bunalım’ her zaman bir sıhhat belirtisi olmuştur.Zira bence, ‘fikri bunalım’ kendini bulma, yeni inançlara kavuşma çabasıdır.Fikri bunalıma, fikri sorunlarla yüzyüze gelmekten çekinmeyen herkes, eninde sonunda düşmek zorundadır.Başka türlü olması da beklenebilirmi?Hayatın uyumsuzluklarla dolu olmasına karşın ruhumuz uyum diye yanıp tutuşmaz mı?İşte bu çelişki, hareketin uyarıcısı, ama aynı zamanda acılarımız ve umutlarımızın kaynağıdır.Bizim fikri derinliğimizin, manevi imkanlarımızın onayıdır.
Stalker, işte bu düşünceler etrafında döner.Filmin başkişisi umutsuzluk anları yaşar.İnançları sarsılır.Genede her seferinde, umutlarını ve hayallerini yitirmiş insanlara hizmete adanmış olduğunu yeniden hisseder…
Senaryonun yer, zaman ve mekan birliğini koruması bu filmde benim açımdan son derece önemliydi.Ayna’da filmin kahramanını kaçınılmaz varoluş sorunlarıyla yüz yüze getiren olgular karmaşasını; belgesel malzemeyi, rüyaları, hayalleri, umutları, öngörüleri ve anıları kurgulamak beni daha çok cezbederken, Stalker’de kurgu parçaları arasında zamansal bir atlamayla çok özen gösteriyordum.Zaman akışının bu filmde, tek bir çekim içinde anlaşılmasını, yani kurgunun yalnızca eylem sıralamasını belirlemekle yetinmesini istiyordum.Çekimde ne bir zaman fazlalığı olmalıydı ne de çekim, yalnızca dramaturjik bir malzemeyi düzenleme işlevini yürütmeliydi.Her şey, sanki ben bütün filmi tek bir çekimle tamamlamışım gibi bir etki yaratmalıydı.Bu tür sadelik, hatta tutumluluk, bana çok büyük bir imkan sağlarmış gibi geliyordu.Sonuçta dış etkenleri olabildiğince az kullanmamı engelleyecek ne varsa hepsini senaryodan attım.Genel filmsel inşada sade ve mütevazi bir yapıya kavuşmak istiyordum…
(Andrey Tarkovski:Mühürlenmiş Zaman)

   Öncelikle şunu belirteyim film insanın duyu organlarıyla hissedebildikleri gerçektir olgusunun aksi yönünde bir tavır sergilemektedir.Tabi bunun yanında çok farklı yorumlayabileceğimiz şeyler.. Bu film çok farklı şekillerde yorumlanabilir.Gerçeği aramak, insanın kendini keşfetmesi ve mutluluk.İnsanlar ne zaman mutlu hisseder kendilerini ? Gerçeğe ulaştıklarında mı ? Yoksa ulaşmış olduğu hedefin onun için anlamıdır mı mutluluk ? ”Gerçeği ararken, gerçeği keşfedeceğime, onun değiştiğini görüyorum.” Aslında burda gerçeği aradıkça gerçeğin değiştiği vurgusu yapılmaktadır.Mesela şu şekilde.Şimdiki zaman ve gelecek.Ama geleceğe gittiğimizde gelecek zaman şimdiki zaman olur.Burda insanın gerçekliğin imkansız olduğunu mu yoksa insanın ulaştığı yerin insanı tatmin etmemesi midir yönetmenin anlattığı bilmiyorum.Diyorum ya farklı şekillerde yorumlanabilir. Stalker bölgeye giderken iyilerin geçebileceğinden bahseder.Ve umutlu olmayanların.Burada dini bir göndermesi var yönetmenin.Fakat umut Tanrıya ulaşma çabası mıdır ? ”En güvenli yol en uzun yoldur” Mutluluğa ulaşmak için sabretmeliyiz.Mutluluğa ulaşmak için geri adım atmamalıyız vazgeçmemeliyiz. Yönetmenin Bölge dışındaki tüm sahneleri renksiz, bölge’de ise renkli çekimler kullanması bölge’ye anlam katmak amaçlı olmuş.Çünkü Hayatımızın sıradan olduğuna bu şekilde vurgu yapılmıştır.Yada bunun aksine Stalker’in en küçük ilgiçlik olgusundan mutlu olması bunun tersi bir durumdur. Bu arada Bölge demişken ; Bölge ulaşılması güç bir yer.Gidenlerin geri dönemediği söylenen bir yer.Oraya sadece stalker yani iz sürülerin yardımıyla gidilebiliyor.Stalker bu bağlamda sanki bir aracı.İnsan öldükten sonra Yaratıcının karşısına çıkma yolunda giderken yalnız mıdır yoksa yaratıcının ruhani varlıkları insana eşlik etmekte midir ? Yönetmenin totaliter rejimi eleştiren bir tavrı var ayrıca.Mesela Stalker’in bahsettiği iyilerin geçmesi kötülerin ise cezalandırılması, kurallara göre oyunu oynamak, kanunlara uymak vs. vs. ”Bir insan yeni doğduğunda zayıf ve esnektir.Öldüğü zamansa kaskatı ve duygusuzdur. Bir ağaç büyürken körpe ve yumuşaktır.Ama kuru ve sert hale geldiğinde ölüp gider. Sertlik ve güç ölümün arkadaşlarıdır. Esneklik ve zayıflık varoluşun tazeliğinin ifadeleridir. Kendini sertleştiren hiçbir şey kazanmayı başaramaz.” Filmi izledikten sonra sadece şu film için bile yönetmen hakkında çok şey düşünülür ? Evet bir sinemacı.Ama filmin her sahnesini gördüğünüzde o sahneleri birer tablo haline getirirseniz yönetmenin sanatçı oldugunu görürsünüz.İyi bir gözlemci.Bu bağlamda bir Ressam. Peki ya filmin anlatımı.Kamera hareketlerinin az kullanıldığı filmin replik sunumları müzikler şiirsel bir şekilde kulağımıza sokuluyor. Bu filmden çıkardığım anlamlar ve aklıma gelen sorular benim yorumladıklarımdır.Bu filmden farklı şeyler anlamak filmi anlamamak değildir.Öyle bir film ki herkes farklı şekilde anlayacaktır ve yorumlayacaktır.

Yapım Yılı: 1979
Gösterim Tarih: 17 Nisan 1980
Senaryo: Arkadi Strugatsky, Boris Strugatsky, Andrei Tarkovsky
Ülke: Sovyetler Birliği
Filmin Süresi: 163 Dakika
Oyuncular: Alisa Freyndlikh, Aleksandr Kaydanovskiy, Anatoliy Solonitsyn, Nikolay Grinko, Natasha Abramova, Faime Jurno, E. Kostin, R. Rendi, Sergei Yakovlev, Vladimir Zamanskiy

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder