23 Nisan 2014 Çarşamba

Şehir Işıkları

   İyi yürekli bir sokak serserisi, kör bir çiçek satıcısına aşık olur. Kıza kendisini zengin bir adam olarak tanıtır. Sonradan hayatını kurtardığı bir milyonerin ona arkadaşça davranıp sözler vermesinden cesaretlenir. Adamın kapısını aşındırıp, sevdiği kızın gözlerinin görmesi için gerekli ameliyat parasını ödünç alabileceğini sanır. Oysa varlıklı insanlar abartılı bir kibarlık içerisinde, ikiyüzlü bir yaşam sürmeye alışkındırlar…
Çoğu eleştirmene göre Charlie Chaplin’in başyapıtı. Sesli sinemanın yeni yayılmaya başladığı bir dönemde, bu devrimi reddederek yine sessiz çektiği filminde, neredeyse tüm becerilerini konuşturuyor Chaplin…

   Çağdaş sinemanın kurucusu ile karşı karşıyayız… Ta kendisi ; Charles Chaplin…Londra’nın varoşlarında çok yoksul bir çocukluk. O 3 yaşındayken dağılan ailesi..Annenin hastalık derecesinde ruhsal dengesizlikleri..12 yaşındayken babanın alkolizmden ölümü..
Bir acıyı, bir dramı nasıl komiklikler yaparak anlatabilirsiniz ? Komik bir durumu nasıl drama dönüştürebilirsiniz? En saf en masum sevgi nasıl gösterilir? Gözleri görmeyen bir kadına (şehir ışıkları) ve aç, serseri hırsız bir kadına (modern zamanları) nasıl aşık olabilirsiniz ? Açlıkla ölüm kalım savaşı verirken bir meyhane dilberine (altına hucüm) nasıl abayı yakarsınız, sizinle dalga geçildiğini öğrenince de kendi yalnız ruhunuzla baş başa kalıp aşk yerine acıların sarmaşığına dolanmak kolay mıdır? Hepsinin cevabını bu büyülü adamdan öğrendik. Daha 1920-30 larda işçi sınıfının durumunun kötüye gittiğini ve teknolojinin hiç de iyiye işaretler vermediğini bu filmle söylüyor, hem de kahkahalarla güldürerek. ABD nin sermayenin ideologları “bakın komünist bu adam” deyip ülkeye girişini yasaklatırlar. O yılmaz, Hitler faşizmin gerçek yüzünü bu kez “büyük diktatör” filmi ile ortaya koyar. Yumurcak filmini iyi izleyin oradaki çocuk bizzat Londra’nın gecekondusunda doğan Çarlinin ta kendisidir. Onu bu filmde sahiplenen Chaplin aslında kendi kendini sahiplenmektedir. Artık sözü ona bırakalım;
“Şu anda sesim dünyadaki milyonlarca insana, milyonlarca acı çeken kadın, erkek ve çocuğa, suçsuz insanları hapse atan, işkence eden bir sistemin kurbanlarına ulaşıyor…Üzgünüm ama ben imparator olmak istemiyorum. bu benim işim değil. ne kimseyi idare etmek ne de ülkeleri fethetmek istiyorum. elimden gelse, herkese, ister yahudi, ister zenci, ister beyaz olsun tüm insanlara yardım etmek isterim. hepimiz karşımızdakine yardım etmek isteriz. bütün insanlar böyledir. karşımızdakinin mutluluğunu görmek isteriz, üzüntüsünü değil. birbirimizden nefret etmek ve birbirimizi hor görmek istemeyiz. bu dünyada herkese yetecek yer var. ve toprak hepimizin ihtiyacını karşılayacak kadar bereketlidir. hayatın bize çizdiği yol özgürlük ve güzelliklerle dolu olabilir, ama biz bu yolu yitirdik. hırs insanların ruhunu zehirledi, dünyayı bir nefret çemberine aldı, hepimizi kaz adımlarıyla sefaletin ve kanın içine sürükledi. hızımızı arttırdık ama bunun tutsağı olduk. bolluk getiren makineleşme bizi yoksul kıldı. (Bu analizin 1940 larda yapılıyor dikkat ! devam ediyoruz ) : beni işitenlere şunu söylemek istiyorum: “kendinizi ümitsizliğe kaptırmayın.” üstümüze çöken bela, vahşi bir hırsın, insanlığın gelişmesinden korkanların duyduğu acının bir sonucudur. insanlardaki bu nefret duygusu geçecektir, diktatörler ölecek ve halktan zorla aldıkları iktidar yine halkın eline geçecektir. insanlar ölmeyi bildikleri sürece özgürlük asla yok olmayacaktır. askerler! sizleri aldatan, sizleri köle gibi kullanan, ne yapmanız gerektiğini, nasıl düşünmeniz gerektiğini ve nasıl ölmemiz gerektiğini söyleyen bu zalimlere asla boyun eğmeyin. sizleri bir hayvan terbiye eder gibi şartlandırıp topun ağzına sürenlere boyun eğmeyin. kafaları ve kalpleri bir makine gibi olan bu adamlara boyun eğmeyin. sizler birer makine değilsiniz. sizler insansınız! kalbiniz insanlık sevgisiyle dolup taşmaktadır! nefret etmeyin!
Sanki, görüşler 21 yy dan Nobel almış bir romancıdan, bu da finali:
Yeni bir dünya için savaşalım. herkese çalışma şansı verecek, gençlere gelecek, yaşlılara güvenlik sağlayacak bir dünya için savaşalım.(sözün bittiği yerde değil miyiz?)

*Not: Film 1983 yılında çekilen Kemal Sunal’ın En Büyük Şaban filminin orjinalidir…

Yapım Yılı: 1931
Gösterim Tarih: 7 Mart 1931
Senaryo: Charles Chaplin, Harry Clive, Harry Crocker
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 87 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder