27 Şubat 2014 Perşembe

Öpsene Budala

   Dino Las Vegas’ta şarkıcılık yapan aynı zamanda da kadın avcısı biridir. Hollywood’a giderken yolda benzin almak için bir kasabada durduğunda ilginç deneyimler yaşayacağının farkında değildir…

   Peter Sellers filmin çekimlerinde kalp krizi geçirir ve Ray Walston rölü kapar.Dean Martin ‘nin sahne şovu ise gerçektir.Dar bir mekanı ve olay kurgusunu bu kadar çok az yönetmen hareketlendirebilir.Kim Novak da cabası tabi. Karşımızda katolik kilisesi tarafından afaroz edilmiş bir film olduğunu hatırlatalım.Billy Wilder seyirciyi hem eğlendirir hem de melankolik bir havaya sokar.Ayrıca sansüre ve Hollywood filmlerine de içten içe duyarlı göndermeler yapar yönetmen.

Filmin Yönetmeni: Billy Wilder
Filmin Türü: Komedi, Romantik
IMDB Puanı: 7.0
Yapım Yılı: 1964
Ülke: ABD
Yayınlanan Tarih: 25 Aralık 1964
Senaryo yazarı: Billy Wilder, Anna Bonacci, I.a.l. Diamond

Saygılarımla
Eray Eliçora


26 Şubat 2014 Çarşamba

Sunset Bulvarı

   Film genç senarist Joe Gillis’in bir havuzda kanlar içinde yüzüstü yatarken görüntüsü eşliğinde, anlatıcı Joe’nun bizi altı ay öncesine götürmesiyle açılır. Yazdığı senaryoları satamadığı ve kimseden ödünç para bulamadığı için maddi durumu kötüleşen Joe’nun başı eski borçlarıyla derttedir. Arabasını borçlarına karşılık geri almak isteyen alacaklılarından kaçarken Sunset Bulvarı’ndaki bir eve sığınır…

   Evin sahibi sessiz filmler zamanının ünlü aktrislerinden Norma Desmond’dır. Eski ününü hemen geri kazanabileceğini sanan Norma, kendi yazdığı bir senaryoyla sinema dünyasına geri dönmeye hazırlanmaktadır. Joe kendisine senaryo yazımı konusunda yardım edebileceğini söyleyince Norma onun evde yaşamasına izin verir, ve bir süre sonra ona aşık olur…

Filmin Yönetmeni: Billy Wilder
Filmin Türü: Dram
IMDB Puanı: 8.7
Yapım Yılı: 1950
Ülke: ABD
Yayınlanan Tarih: 25 Ağustos 1950
Senaryo yazarı: Charles Brackett, Billy Wilder, D.M. Marshman Jr

Saygılarımla
Eray Eliçora


25 Şubat 2014 Salı

Bazıları Sıcak Sever

   İki işsiz komedyen Joe ve Jerry, tesadüfen mafyanın sevgililer gününde yaptığı bir katliama tanık olurlar. Arkasında şahit bırakmak istemeyen gangsterler ikilinin peşine düşer. Canlarını kurtarmak için yollara düşen ikili, Miami’ye turneye gitmekte olan ve tamamı kadınlardan oluşan bir müzik grubuna katılırlar. Kadın kılığında grupla yola çıkarlar ancak her ikisi de grubun solisti sarışın bomba Sugar Kane’e aşık olurlar ancak kimlikleri ortaya çıkmasın diye güzel kadına karşı duygularını belli edememektedirler. Bunun üzerine Joe, üçüncü bir kimlik yaratarak utangaç bir milyoner olarak Kane’e yaklaşmayı dener. Öte yandan Jerry’nin de başı, kadın kimliğine aşık olan bir milyonerle derttedir…

   Billy Wilder’ın yönettiği komedi, döneminin klasikleri arasında yer almaktadır. Filmde efsanevi sarışın yıldız Marilyn Monroe’ya Tony Curtis ve Jack Lemmon eşlik ediyorlar. Wilder’ın başrollerden biri için Frank Sinatra’yı düşündüğü ancak daha sonra Curtis ve Lemmon’la devam ettiği de biliniyor…

Yapım Yılı: 1959
Gösterim Tarih: 30 Aralık 1959
Senaryo: Robert Thoeren, Michael Logan, Billy Wilder
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 120 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


24 Şubat 2014 Pazartesi

Sabrina

  Amerika’nın en zengin ailelerinden Larabee’lerin şöforü Fairchild’ın kızı olan Sabrina, küçük yaştan itibaren savurgan davetlerin gizli şahidi olarak büyümüş ve kendisine sanki hiç yaşamıyormuş gibi davranan ailenin uçarı sosyete çapkını küçük oğlu David’e platonik bir aşkla bağlanmıştır.Sabrina 20 yaşına geldiğinde babası tarafından Paris’e gönderilir. Böylece hem David saplantısından kurtulacak, hem de dünyanın en ünlü aşçı okulundan mezun olacaktır. İki yıl sonra geri döndüğünde Sabrina, yaşamı ve zevklerini öğrenmiş, çekici ve ‘modaya uygun’ bir hanımefendi olmuştur. Sabrina’nın karşıkonulmaz zerafeti ve büyülü havası, üç kez evlenip boşanmış olan ‘kadın avcısı’ David’i bir kaç dakika içerisinde fetheder.Oysa David’in babası ve ailenin sayısız şirketini yöneten işkolik ağabeyi Linus yeni iş planları ve bir şirket evliliği için David’i büyük şirketlerden birinin varisi olan Elizabeth’le nişanlamışlardır. Bu yüzden David’in Sabrina’yla ilişkisi onlar için kabul edilmez bir durumdur. Linus, olayı çözmek için kendisi işe koyulur. David’i geçici olarak ‘devre dışı’ bırakır ve Sabrina’nın dikkatini dağıtmak için onu gezdirir ve flört eder. Tabii ki genç kadının cazibesi ve pırıltısı karşısında dikkati dağılacak olan kendisidir…

   Seyirciyi güldürürken romantizimle duygusallığı bir arada yaşatan Billy Wilder beyazkağıt üstünde senaryoyu bitirdiği gibi kamera arkasına da geçmiş.Daha ne olsun yani. Filmi kendi sözleriyle açıklamaya çalışalım: ”Demokrasi zenginler içindir, bir zengin şoför kızıyla evlenirse demokrat ve asil; ama tersi olursa’.Toplum ne der paranoyası, genç kızın duyguları, şirket evliliği ve daha başka felaketler.Bogart kadar asil, Hepburn gibi ince ve duygusal…


Yapım Yılı: 1954
Gösterim Tarih: 12 Ağustos 1955
Senaryo: Samuel A. Taylor, Billy Wilder
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 113 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


23 Şubat 2014 Pazar

Çifte Tazminat

   Phyllis Dietrichson, sigortacı Walter Neff’i baştan çıkararak kocasını birlikte öldürmeye ve onun kaza sigortasından gelecek parayı paylaşmaya ikna eder. Cinayet planlandığı gibi gider, fakat ikilinin birlikteliğinin ilk günlerinden sonra ikisi de birbirinin hareketlerinden şüphe duymaya başlar.
Walter’ın patronu Barton bu sigorta vakasını araştırmaya koyulunca ikilinin karşı karşıya olduğu durum daha da karmaşıklaşır. Billy Wlder’ın yönettiği film, senaryosundan kamera önüne, olağanüstü bir ekibi biraraya getiren bir sinema klasiği.

Yapım Yılı: 1944
Gösterim Tarih: 6 Eylül 1944
Senaryo: James M. Cain, Billy Wilder, Raymond Chandler
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 107 Dakika

   Wilder, sinema tarihinin en büyük anlatıcılarından biridir…”Postacı kapıyı kaç kere çalarsa çalsın” ,çifte tazminat türünün zirvesindeki yerini hep koruyacaktır.İzlemeye doyamadığım oyunculardan enfes senaryosuna değin benim için “en özel” filmlerden biridir bu.Sinemanın salt sinema olduğu altın dönemlerden gelen bir hazine…

Saygılarımla
Eray Eliçora


22 Şubat 2014 Cumartesi

Diri Gömülenler

   Chuck Tatum, New York City’den New Mexico’ya gelmek zorunda kalmış; bencil, şansı ters gitmiş, son derece inatçı bir muhabirdir. Önceden çalıştığı iş yerlerinden yalan haber, aşırı alkol tüketimi gibi sebeplerden dolayı atılmıştır. Bir yıldır son derece önemsiz Albuquerque Sun-Bulletin gazetesinde yazmasına rağmen durumundan memnun değildir…
Yerel haberlerden olan çıngıraklı yılan avı gibi aslında çok önemsiz bir haber için istemeye istemeye haber yapmaya giderken, Leo Minosa’nın durumundan haber olur. Yerel bir dükkân sahibi olan Minosa, Kızılderililerden kalma tarihi eserleri ararken göçük altında kalmıştır. Küçük bir boşluktan kendisine ulaşılabilmektedir fakat yardım olmadan kurtulabilmesi imkánsızdır…
Olay yerinden geçmekte olan Tatum, bu meseleyi basit bir kaza olmaktan çıkarıp günün olayı haline getirmeyi amaçlar. Haberi kasabanın gazetesinde ‘Lanetli Kazı, Diri Diri Gömülen Adam’ manşetiyle verir.Haber, önce eyalete sonra tüm ülkeye yayılır.Daha sonra işler çığrından çıkar…
Kirk Douglas’ın Chuck Tatum rolünde çarpıcı bir oyun sergilediği Billy Wilder imzalı yapım zamanında beğenilmese de günümüzde insan doğasının en kötü halinin sergilendiği ve bu başarılı yorumdan dolayı filmin 1950’li yıllardaki en başarılı Amerikan filmlerinden birisi olduğu kabul edilmiştir…

Yapım Yılı: 1951
Gösterim Tarih: 29 Haziran 1951
Senaryo: Billy Wilder, Lesser Samuels, Walter Newman
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 111 Dakika


   “İnsan sevgisi’nden söz edeceksen, Benden uzak dur! Madem ki insan dostusun, “kötü alışkanlıkların” kol gezdiği ortamlara gir, büyük şehirlerin kalabalığına dal ve orada bir süre vakit geçir! Göreceksin ki günah her yerde vardır, nereye baksan günah, günah ve gene günah! O zaman insanların böyle bozulmuş olmalarından yakınmayacak mısın? Bu denli artan egoizmi yermeyecek misin? Bir zengini gördüğünde, onu acımasızlık “egoistlikle” itham etmeyecek misin? Sen belki de kendine ateist diyorsun ama gene de Hıristiyanlığa özgü duyguları üzerinden atamıyorsun ve bir zengine “gayri-insanî” olmayan bir davranış benimsetmenin, bir deveyi iğne deliğinden geçirmekten daha zor olduğuna inanıyorsun. Sence acaba “egoistler yığınına dahil edemeyeceğin kaç kişi vardır? O hâlde senin insan sevgin bir sürü sevimsiz insan saptamış oluyor! Peki bunlar nereden geliyor? Senden, Senin insan sevginden! Sen kafanın içindeki günahkarı beraberinde getirdiğin için onu her yerde buluyorsun, her yere yerleştiriyorsun. Eğer insanlara günahkâr demezsen, onlar günahkar değillerdir: Günahkârları yaratan sadece Sensin, Sen ki, insanları sevdiğini sanıyorsun, asıl onları günahın pisliği içine alan Sensin. Sen onları erdemliler ve kötü alışkanlıklara bağımlı olanlar, insanlar ve gayri-insanlar diye ayırıyorsun, Sen ağzından akan fanatiklik salyalarını onlara bulaştırıyorsun; çünkü sen insanları sevmiyorsun, Sen İnsan’ı seviyorsun. Ama ben Sana şunu söyleyeyim ki, Sen hiçbir zaman bir günahkâr görmüş değilsin -Sen onu sadece hayâl ettin...

Saygılarımla
Eray Eliçora


21 Şubat 2014 Cuma

Öğleden Sonra Aşk

   Claude Chavasse, eşini aldatanlar, birbirlerini dolandıran kardeşler, mirasyediler veyahut salt kimlik belirlemek için para karşılığı hafiyelik yapan bir adamdır. Claude’nin kızı Ariane ise, henüz gençlik çağlarını yaşamakta olan, aklı beş karış havada, aşka hevesli ve hayata karşı pek meraklı bir kızdır. Çello eğitimi alan genç Ariane, bir akşamüstü babasına gelen müşterinin sözlerine kulak misafiri olur ve genç kız, kendini hayatını kurtardığı çapkın bir milyarderin kollarında, hem de sırılsıklam aşık bulur…

Yapım Yılı: 1957
Gösterim Tarih: 12 Kasım 1959
Senaryo: Billy Wilder, Claude Anet
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 130 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


20 Şubat 2014 Perşembe

Büyük Tasarı

   Harry Hinkle bir futbol kameramanıdır. Her zamanki gibi çekim yaptığı bir gün, bir kaza yaşanır. Cleveland Browns’un yıldızı ‘Boom Boom Jackson’ tarafından kazayla düşürülür ve yaralanır. Bir futbol maçı sırasında kenarda çekim yapmakta olan kameraman Harry bir kaza yaşar ve yaralanır. Tabii bu,Harry’nin uyanık kayınbiraderi Willie’nin aradığı fırsattır ve Harry’yi sakatlandığı konusunda ikna edecektir. Amaç sigortadan tazminat koparmaktır. Fakat işler beklendiği gibi gelişmez…

   Yönetmenin Jack Lemmon ve Walter Matthau ikilisi ile çalıştığı ilk film olma özelliği de taşıyan bu eser, ilk çekildiği dönemde başarı sağlayamamış olsada daha sonra çekilecek olan tüm Lemmon-Mathau filmleri gibi kült bir kimlik kazanmıştır…

Yapım Yılı: 1966
Gösterim Tarih: 19 Ekim 1966
Senaryo: Billy Wilder, I.A.L. Diamond
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 125 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


19 Şubat 2014 Çarşamba

Sevgili Dostum

   Profosyonel bir katil olan Trabucco, aldığı bir iş dolayısı ile bir otele yerleşir. Görevi, otelin penceresinden yolun karşısındaki hedefini yok etmektir. Tüfeğini kurup hazırlıklarını tamamlayan Trabucco, uygun zamanı beklemeye başlar…
Hemen yan odada ise karısı tarafından terk edilmiş olan Victor Clooney bulunmaktadır. Victor ağır bir depresyon geçirmektedir ve otelde kalmasının amacı ise intihar etmektir. Victor banyoda kendini asacakken Trabucco tarafından kurtarılır fakat Victor’un pes etmeye niyeti yoktur…

   Trabucco her uygun anı yakaladığında karşısında intihar etmeye çalışan Victor’u bulur. Bir yandan işini yapmaya çalışırken bir yandan da sakarlıkları yüzünden bir türlü intihar etmeyi beceremeyen Victorla uğraşmak zorunda kalacaktır…


Yapım Yılı: 1981
Gösterim Tarih: 11 Aralık 1981
Senaryo: Francis Veber, Billy Wilder, I.A.L. Diamond
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 96 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


17 Şubat 2014 Pazartesi

Günahsız Melek

   Erika Von Schluetow, Berlin işgali sonrasında, küçük bir barda şarkıcılık yaparak hayatını sürdüren genç bir kadındır. Bir savaş suçlusunu araştırmak için şehre gelen G.I. araştırma komitesi ise Erika’nın, aradıkları adam ile bağlantısı olduğunu düşünmektedirler…

   1948 yapımı Billy Wilder filmi. savaş sonrası Berlin’inde geçiyor. Faşist ideolojiye karşı olan duruşu ile bilinen Marlene Dietrich baştan çıkarıcı şantöz Erika rolünde ve film iki dalda Oscar’a aday olmuş fakat eli boş dönmüştür…

Yapım Yılı: 1948
Gösterim Tarih: 20 Ağustos 1948
Senaryo: Billy Wilder, Robert Harari, Richard L. Breen, Charles Brackett
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 116 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


16 Şubat 2014 Pazar

"Bir-İki-Üç" İle "Billy Wilder" Sinemasına Giriş

   “Napolyon başaramadı, Hitler başaramadı ama Coca Cola başaracak”
Soğuk Savaş döneminde patronunun kızının Doğu Berlin’den bir komünist ile evlenmesi ile ortaya çıkan sorunları çözmeye çalışan bir Amerikalı adamın hikâyesi…

   Ferenc Molnár’ın bir oyunundan Billy Wilder ve I.A.L. Diamond tarafından senaryolaştırılan hikâye Wilder-Diamond iş birliğinin tipik örneklerinden biri olarak yeterince eğlendirici, komik ve hareketli. Hikâyenin ve genelde filmin politik tutumu ise tam bir Amerikan sineması örneği olarak pek çok klişeyi içinde barındıran ve “sol” ruhları epey rahatsız edecek unsurlara sahip oluşu ile dikkat çekiyor…

Yapım Yılı: 1961
Gösterim Tarih: 15 Aralık 1961
Senaryo: Ferenc Molnár, Billy Wilder, I.A.L. Diamond
Ülke: ABD
Filmin Süresi: 115 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


15 Şubat 2014 Cumartesi

Paris'de Son Tango

   Jeanne, evlilik hazırlıklarını sürdürürken bir yandan da evlenince oturmak için bir ev aramaktadır. Bir gün çok beğendiği bir evi gezerken çok ilginç ve garip bir adamla tanışır. Paul, kendinden yaşça büyük ve tanıdığı bütün erkeklerden farklı bir adamdır. Aralarındaki çekime karşı koyamaz ve birlikte olurlar. Uzunca bir süre sadece birlikte olabilmek için bu evin çatısı altında buluşacak ama birbirlerinin dışarıdaki hayatlarına dair hiçbir soru sormayacak ve hiçbir şey bilmeyeceklerdir. Bu, Paul’ün ilişkilerinin devam edebilmesi için koymuş olduğu bir şarttır. Paul’ün karamsar ruhuna karşılık Jeanne’in capcanlı gençliği, koydukları bu sert kurallara dayanamayacaktır…

   İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci’nin kült film statüsüne yükselmiş ve Marlon Brando’nun inanılmaz bir performans sergilediği Paris’te Son Tango, gösterildiği dönemde oldukça ses getirmiş ve pek çok ödül almış bir film…

Saygılarımla
Eray Eliçora


13 Şubat 2014 Perşembe

Son İmparator

   Çin’in son imparatoru Pu Yi’nin dramatik hikayesini anlatan Bernardo Bertolucci imzalı bir film. Yasak Şehir’de doğan küçük Pu Yi birdenbire kendisini çocuk yaşta imparator olarak buluyor. İngiliz bir hoca onu batı medeniyeti hakkında fikirler veriyor. Pu Yi büyüdükçe iyi bir imparator ama aynı zamanda çocukluğunu ve gençliğini doğru düzgün yaşayamamış biri oluyor…

   Film, 1988 yılında tam 8 Oscar kazanmıştı…

Saygılarımla
Eray Eliçora


12 Şubat 2014 Çarşamba

Küçük Buda

   İtalyan sinemasının yaşayan en büyük yönetmeni olan Bernardo Bertolucci’nin birçok eleştirmence beğenilmeyen filmi. Lama Norbu, Budistlerin ruhani liderlerinin ölmesi üzerine, reenkarnasyon sonucu Buddha’nın ruhunun bir çocuğa geçeceğini düşünür. Hindistan’dan bir kız çocuğu, Seattle’dan Amerikalı küçük Jesseve Katmandu’dan bir çocuğu alıp kutsal Butan şehrine giderler. Burada gerçek Küçük Buddha’nın kim olduğu anlaşılacaktır..

   Küçük Buda’da yönetmenin batı kültüründen uzaklaşıp doğu kültürüne yöneldiği üçlemesinin ikinci filmidir. Diğer iki filme göre (Çölde Çay ve Son İmparator) daha az iyi eleştiri alan Küçük Buda hem reankarnasyon öyküsüdür hem de bir Siddhartha yani Buda öyküsüdür…

Saygılarımla
Eray Eliçora


11 Şubat 2014 Salı

Teslimiyet

   Shandurai öğretmen olan kocasının politik sebepler yüzünden hapse atılması sebebiyle Afrika'daki ülkesinden kaçarak göçmen olarak Roma’ya yerleşmiştir. Bir taraftan tıp alanında eğitim alırken diğer yandan da besteci ve piyanist olan Mr. Kinky’nin evinde temizlikçi olarak çalışmaktadır. Günler geçtikçe Mr. Kinky, Shandurai’ye ilgi duymaya başlar…

   Sonunda birgün Mr.Kinky tüm sevgisini Shandurai’ye açıklar ve onun sevgisini kazanmak için ne isterse yapacağını söyler. Shandurai’de ondan kocasını kurtarmasını ister. Bunun üzerine Mr. Kinky, genç kadının kocasını kurtarmak için tüm varlığını satmaya başlar. Bundan çok etkilenen Shandurai, iki erkek arasında kalmıştır…

Saygılarımla
Eray Eliçora


10 Şubat 2014 Pazartesi

Konformist

   Mussolini’nin faşist hükümetini sorgusuz sualsiz kabullenen Marcello gizli polis teşkilatına katılır ve yeni bir eşide kapsayan yeni bir yaşama başlar. Ama çıktıkları balayının gizli bir amacı vardır. Antifaşist hareketin öncülerinden yaşlı bir profesörü öldürecektir. Ancak Marcello bastırılmış çocukluk anılarının da etkisiyle görevinin meşruluğundan kuşku duymaya başlar…
1930′lu ve 1940′lı yıllarda Mussolini döneminde ve biraz sonrasında geçen film, genç bir adamın kişiliğinde İtalyan burjuvazisinin faşizme gönüllü kucak açışını ele alır, faşist ideolojinin sosyo-psikolojik kökenlerini irdeler. Toplumsal histeriye uyarak yeni düzene hiç sorgulamadan boyun eğip uyum sağlayan bu zayıf iradeli ‘konformist’ genç, bir yandan geçmişiyle hesaplaşırken, diğer yandan da yabancı bir ülkede devleti adına tetikçiliğe soyunacaktır. “Konformist”, kısa cümlelerle tanımlamak gerekirse, faşist dönemde bir genç adam için yazılmış ‘yükselmenin el kitabı’ veya faşist işbirlikçiler aleyhine bir iddianamedir…

   Filmin ilk gösterimi Berlin Film Festivali’nde yapıldı. Aynı yıl Türkiye’de de gösterilmesi plânlanan film, gösterime girmeden hemen önce sansüre takılan “Konformist”, Nisan 1989′da 8. Uluslararası İstanbul Film Festivali kapsamında gösterildi…

*Not:Fransızca conformiste’ten köken almış “Konformist” sözcüğü “sorgulamadan itaat eden”, ‘boyun eğen”, “intibak eden”, “uyum sağlamış” anlamlarına gelir. Bu sözcük sıklıkla ve hatalı olarak comfort (rahatlık) sözcüğünden köken almış olduğu zannedilerek “konforu seven”, “rahatına düşkün” anlamlarına gelen bir sıfatmış gibi değerlendirilmekte ve gündelik hayatta bu yanlış biçimiyle kullanılmaktadır…

Saygılarımla
Eray Eliçora


9 Şubat 2014 Pazar

"Düşler,Tutkular Ve Suçlar" İle "Bernardo Bertolucci" Sinemasına Giriş

   Öğrencilerin sesini yükseltmeye başladığı, o ünlü 68 Baharı’ndayız. Isabelle ve erkek kardeşi Theo, bohem aileleri tatilde olduğu için Paris’te yalnız kalmışlardır. Matthew isimli Amerikalı bir öğrenciyi evlerine davet ederler. Üçünün de ortak özelliği ise filmlere olan düşkünlükleridir. Zamanla, konukla aralarındaki ilişki tutkularının peşinden cinselliği tüm yönleriyle keşfedecekleri arzu dolu bir oyuna dönüşür.Dışarıda ise devrim sesini çoktan yükseltmeye başlamıştır…

   Günümüz Türk Sinemasında Nuri Bilge Ceylan,Zeki Demirkubuz,Semih Kaplanoğlu ve benzeri sinemacıların yaptıkları minimalist sinemanın ustası biziz,senin köyünü,kasabanı,seni senden daha iyi anlatırız,küçük burjuva aydın çelişkileri bizim orgazm alanımızdır,Tanpınar dan,Oğuz Atay dan gelen bu ironiyi biz kendi seçkinci meşrebimizle çok iyi görselleştiririz psikolojisindeki –BİÇİMDE NE OLDUM DELİSİ BİR SİNEMANIN– öncü ustalarından biridir BERTOLUCCİ.Yukarıda adını saydığım yönetmenler nasıl çöküşün estetiğini oluşturuyorlarsa,Bertolucci de önemli tarihsel süreçlere ilişkin toplumsal dinamiklerin macerasını FREUDYEN tahlillere boğup,dönemsel konsepte uygun alengirli bir cinsellikle BEAT KUŞAĞI seviciliği yapıyor.Fakat ne yazık ki bu entellektüel çakallığının arkasında ANTİ-KOMÜNİST kişiliğini gizleyemiyor.GODARD'la biraraya geldilerse bu oportünist tavrından dolayı çok fırça yemiştir eminim.

Saygılarımla
Eray Eliçora


8 Şubat 2014 Cumartesi

Günaydın Vietnam

   Cronaue, ordu tarafından sabahın erken saatlerinde yayınlanan bir radyo şovu için getirtilir. Cronauer, önceki ciddi ve sıkıcı hava dalgalarını, mizah ve hippi nağmeleriyle dolu yaylım ateşiyle yok eder. askerler tarafından çok sevilir, ancak üst yönetim içinde öfke uyandırır…

Saygılarımla
Eray Eliçora


7 Şubat 2014 Cuma

Kardeş Gibiydiler

   1960′ lar da Hell’s Kitchen’da büyüyen Shakes, Michael, John ve Tommy adındaki 4 çocuk, eşek şakası yaparken yaşlı bir adamın yaralanmasına neden olurlar. New York’taki Wilkenson Center’da 1 yıla yakın hapsolan 4 arkadaş, buradaki gardiyanların kötü muamelesine maruz kalır. Burada dayak yiyen, onurları zedelenen ve cinsel istismara uğrayan bu 4 arkadaş 13 yıl aradan sonra, Wilkenson Center ve gardiyanlarından intikam alma fırsatını yakalar…

Saygılarımla
Eray Eliçora


6 Şubat 2014 Perşembe

Haydut

   Hapishane kaçkını Joe ve hastalık hastası arkadaşı Terry, banka memurunu geceden rehin alıp ertesi sabah ona işine kadar eşlik etmek suretiyle ilginç bir soygun tekniği geliştirmiştir. Medya onların üzerine odaklanır ve marifetlerini de bir parça abartır, ancak iki ahbapçavuşun tek derdi yeterli miktarda parayı toparlayıp Meksika’ya kaçmak, burada özgür ve yasalara saygılı bir hayat sürmektir…

   Fakat Kate Wheeler adlı bir ev kadınının arabasıyla Terry’e çarpması, planları değiştirir. Rehin almak zorunda kaldıkları bu kadın, zamanla ikilinin suç dolu serüvenine ortak olur. Kate, bir anlamda aradığı değişikliği bulmuş ve monoton hayatından kurtulmuştur bu sayede. Hem haydutlar ona, hem de o haydutlara aşık olmuştur – evet, her ikisine birden… Çünkü ancak birbirlerini tamamladıklarında ideal bir sevgili etmektedir Joe ve Terry…

Saygılarımla
Eray Eliçora


5 Şubat 2014 Çarşamba

Tam Olarak Ne Oldu?

   İkinci derecede önemli bir yapımcı olan Ben müthiş ikna kabiliyeti ve pazarlık gücü ile herkesin sevdiği, katalizör işlevli bir yapımcıdır. İkinci evliliği de fiyasko ile neticelenmek üzeredir. Üstelik aklından silemediği karısı Kelly’nin antipatik senaryo yazarı Scott ile gizli bir aşk yaşadığını öğrenmiştir…
Sean Penn’in kendini oynadığı filmde, Ben, egzantrik bir yönetmene tamamladığı filmin sonunu değiştirmesi gerektiğini anlatmaya çalışmaktadır. Zira amiri filmin gişe başarısını sağlama almak için bunu emretmeştir. Diğer taraftan, yeni bir filmin kontratlı aktörü (yine kendini oynayan Bruce Willis) çekim günü sete müthiş çirkin bir sakalla gelmiştir. Emprezaryosu Bruce Willis’e sakalını kesmesini, aksi takdirde yapımcıların korkunç bir tazminat davasına hazırlandıklarını söylemekten çekinmektedir…

   Barry Levinson, mükemmel bir sinematografi eşliğinde, elindeki sürpriz dolu senaryoyu işliyor. Dev oyunculardan oluşan oyuncu kadrosu kendisine destek veriyorlar. Çoğu kendi rollerini oynayan, yakından bildikleri bir şekilde canlandıran oyuncuların içinde, Robert de Niro sivriliyor…

Saygılarımla
Eray Eliçora


4 Şubat 2014 Salı

Yağmur Adam

   Los Angeles’ta maddiyata dayalı bir hayat süren fırlama Charlie, yıllardır uzak kaldığı babasının ölümü üzerine 3 milyon dolarlık mirastan yararlanacağını düşünerek hayaller kurar. Oysa kendisine sadece 1949 model bir Buick bırakan babası, servetin tamamını Charlie’nin daha önce varlığından haberdar olmadığı ağabeyi Raymond’a bırakmıştır. Önemli bir ayrıntı ise, Raymond’un bakıma muhtaç, otistik bir dahi olmasıdır!.
Maddiyatçı Charlie mirasın en azından bir kısmından vazgeçmek niyetinde değildir. Bunun için Raymond’u kaldığı klinikten kaçırıp ülke çapında bir seyahate çıkarır. Yol boyunca ağabeyinin yaşamı zorlaştıran alışkanlıklarıyla çileden çıksa da otistik adamın matematik ve hafızalama konusundaki insanüstü yeteneği karşısında bol bol hayrete düşer. Nihayetinde Las Vegas’taki kumarhanelerde bu az bulunan kabiliyetten yararlanarak hile yapmaya bile çalışır. Yol boyunca Charlie, sadece Raymond’u değil, geçmişinin bir parçasını ve belki de kendini keşfetme fırsatı da bulacaktır…

   Dört adet Oscar heykelciği yönetmen Barry Levinson’a, senarist Ronald Bass’a, başroldeki Dustin Hoffman’a ve elbette Yağmur Adam filminin kendisine layık görülmüştü. On yılın en sevilen filmlerinden biri için sinemaseverler 1988′e dek beklemek zorunda kalmışlardı…

Saygılarımla
Eray Eliçora


3 Şubat 2014 Pazartesi

Doktor Ölüm

   Yaşama özgürlüğü kadar ölümün de kişisel bir hak olduğunu sorgulayan ve doktor Jack Kevorkian aracılığıyla sizi de bu sorguda ikilemde bırakan, bunu yaparken de sağlam diyaloglarıyla sizi sarsan bir film herşeyden önce.Al Pacino tarzından biraz farklı bir role bürünse de tek başına filmi alıp götürmeyi başarmış, devleşmiş…

Saygılarımla
Eray Eliçora


2 Şubat 2014 Pazar

Başkanın Adamları

   Beyaz saray, skandallar ve savaş üzerine cesur bir film. Seçimlere iki haftadan az bir süre kala patlak veren skandal, başkanın yeni dönem için seçilmesini tehdit eder niteliktedir. Olayın boyutları genişleyip önlenemez bir hale gelmeden önce, siyaseti, basını ve en önemlisi Amerikan halkını idare etmek konusunda olağanüstü yeteneği olan Conrad Brean adlı uzman Beyaz Saray’a davet edilir…
İlk strateji medyanın dikkatini savaş gibi çok daha önemli bir olaya yönlendirmektir. Stanley Motss adlı bir Hollywood yapımcısının ve ekibinin yardımıyla Brean tüm Dünya’yı ilgilendiren krizi yönetmek için bir beyin takımı kurar…

   Algının manipülasyonunda medyanın işlevine dair izlediğim ilk filmdi.Şimdi artık sosyal medya da işin içine girdiğinden garipsemiyoruz dezenformasyon, manipülasyon, asparagası.O zamanlar ayıptı...

Saygılarımla
Eray Eliçora