24 Ekim 2013 Perşembe

Persona

      Bir hemşire, konuşmayı reddeden, herhangi bir psikolojik rahatsızlığı olmamasına rağmen çevresiyle iletişimi tamamen kesmiş bir aktristin bakımını üstlenir. İkisi bir yazlıkta birlikte zaman geçirirken, birinin sessizliği nedeniyle açılan kışkırtıcı ve korkutucu kişilik çukuruna hemşirenin karakteri düşer ve kendini en ince detayları ile açık etmeye başlar. Ve bir süre sonra hemşirenin kendi karakteri yok olup tamamen aktristin karakteri içinde eriyerek şekil değiştirir…1966 yılından sonraki sinemayı en çok etkilemiş ve hatta onu bizzat yaratmış olan filmlerden biri Persona. Ama burada örneğin bir Potempkin Zırhlısı ya da bir Metropolis gibi ancak miras kağıtlarındaki yazı olabilecek, yapacağını yapmış sonra da hükmünü uzun zaman önce kaybetmiş bir anlatı göremezsiniz. Bergman’ın Persona’sı, bugün bile tüm yönetmenlerin hayalini süsleyebilecek ve yapıldığı anda tüm dünyanın önünde eğileceği gerçek sinema anlatısıdır. Yapıldığı yıl bir kesimin takdirini toplamakla birlikte çok büyük bir kesim tarafından da acımasızca eleştirilmişti. Ne var ki sonrasında kuralları koyan filmlerden biri oldu…

      Einstein 9 yaşına kadar konuşamamıştı ve doktorlar onun beyninin bu suskunluk zamanlarında büyük bir gelişime uğradığını sonradan açıklamışlardır.” Söz gümüşse sükut altındır” sözü biz de de suskunluğun bir erdem ve olgunluk olduğunu göstermiyor mu? Toplum olarak konuşmayı severiz yerli yersiz konuşuruz. Sessiz içsel yolculuklarımız azdır ; sessizliği ve susup düşünmeyi sevmeyiz. Bu film sessizlik hakkında, sessizliğin düşüncelerle uzayıp gittiği anlarla ilgili… Zaman zaman sembolik anlatım ve görüntülerle süslü bir film...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder