3 Ekim 2013 Perşembe

Utanç

      İsimsiz bir Avrupa kentinde geçen öyküde, Jan ve Eva Rosenberg, ülkesinde iç savaş çıkması sonucu çareyi bir adaya inzivaya çekilirle. Klasik müzik eğitimi almış, keman çalarak mütevazi bir hayat süren Rosenberg’lerin hayatı, asker dolu bir uçağın yaşadıkları adaya düşmesi sonucu alt üst olur.Her iki tarafan askerlerin adayı bir savaş alanına çevirmesiyle, hayatlarını tehdit altında gören genç çift, başka bir yere kaçmaya karar verirler. Ancak yakalanarak isyancı askerlere yardım ve yataklık etmekle suçlanırlar. Çiftin eski bir dostu olan Albay Jacobi, adayı savunan ordunun başındadır ve onlara yardım edecektir… Tabi bir şartı vardır…
      Film rüyalar ve hayaller üzerine kurulu. Filmin başında Jan karakterinin rüyası yaşadıklarının aksine “umut” doludur, güzeller güzeli eşi Eva ile aralarının oldukça iyi olduğunu görür .Filmin sonunda ise Eva bir rüyasını paylaşır izleyiciyle , bir kız çocuğuna sahiptir ,ve kötülüğe , Ona duyduğu sevgiyle dayanabilmiştir .
“Uçaklar bomba atıyorlardı, kucağımda kızım vardı, bombaların nehir üzerinden yansımalarını,düşüşlerini seyrettim , korkunç gelmedi bana”
      Lakin yaşadıklarına gelirsek, filmin ortasındaki anlatım kuşkusuz ki en doğru ve çarpıcı olanıdır yaşadıkları olanca kötü ve talihsiz olaylar sonunda Eva: “ Sanki bir rüyadayız. Öyle bir rüyadayız ki biz görmüyoruz Onu, başkası görüyor ve biz sadece rol alıyoruz. Rüyayı gören kişi uyanınca yaptıklarından ‘utanç’ duyacak mı acaba?”
Jan karakterine bakarsak; olanca hassaslığıyla var olurken hayatta, birden katılaşıyor , dünyadaki çirkinlikler Onu da çirkinleştiriyor ve ölüm sıradan gelmeye başlıyor Ona. Oyunculuklar oldukça başarılı, yönetmen de Bergman olunca izlenmeyi hak ediyor…


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder