12 Temmuz 2014 Cumartesi

"Kwai Köprüsü" İle "David Lean" Sinemasına Giriş

   1943′te Burma’da bir Japon esir kampının komutanı olan Saito, kampa yeni gelen İngiliz Albay Nicholson’dan adamlarına Kwai nehri üzerine bir köprü kurmalarını emretmesini istemektedir. Saito’nun amacı bu köprüyü kullanarak Japon birliklerine cephane taşıma konusunda avantaj sağlamaktır. Saito’nun işkencesine dayanamayan Albay bir süre sonra köprünün emri altındaki mühendisler için de bir moral kaynağı olacağını düşünerek onun isteğini kabul eder.Nicholson düşmanının esiri konumunda da olsa, onun ve adamlarının yapabileceğinden daha iyi bir köprü yaparak onu psikolojik olarak altedeceğini düşünmektedir. İnşaat ilerledikçe Nicholson köprünün düşmanına avantaj sağlayacağını tamamen unutur ve onu mükemmelleştirmek için elinden geleni yapar…

   Açıkçası bir filmin beğenilmesi karşısında gülünüyorsa, (ya da tersi, basit bir ticari film göklere çıkarılıyorsa) neden beğenilmemesi gerektiğinin yorumunu duymak isterim. Yaptığı yorum gösterecektir ki o kişinin, sinema birikimini ve kültürel donanımını artırmaya ihtiyacı var..
Kaliteli film nedir, herkesin beğeni düzeyi ve kültürel donanımı farklı olduğuna göre bir ölçü var mıdır? Cevap için biraz tekniğe girmeliyiz; şu dört ana bileşen (müzik, kurgu, senaryo, oyunculuk) etkili ve başarılı ise, genel olarak o filmin sinema sanatı açısından başarılı olduğu söylenebilir.Tabi ki o kadar sert çizgiler yok, bir bileşen eklenebilir veya çıkarılabilir. Dikkat edilirse gişe başarısı yok bu kriterler içinde. Eğer bir filmin, ana mesajı ve/veya alt mesajları, bu dört bileşenlerinden, birden fazlası başarısız ise, o film sinema sanatınca nitelikli ve yeterli değildir, etkilemez seyirciyi. Ama bu bileşenler, uyumlu bir şekilde etkili ise, olumsuz bir mesajı bile kabul ettirebilirsiniz seyirciye. Bu etkileme, çoğu zaman bir ideoloji, inanç, fikir hatta propaganda da olabilir. Hatta dezenformasyon yaratma, tarihsel gerçekleri çarpıtmaya da hizmet edebilir. Bu türü Hollywood filmlerinde çok sıkça görürüz. Hollywood filmlerinde, tribüne oynanır, çoğunluğa hitap edilir ve alt mesajlar gizliden seyirciye nakşedilir. En kötüsü de, bu filmler para kazanmaya yönelik ticari metalardır, çoğu zamanda birikim ve donanımı yeterli olmayan seyircinin beğeni kriterlerini ya değiştirir ya da kendi film beğeni kriterlerini seyirciye aşılar. Bunlar genel ilkeler..
Bir sinema seyircisinin de kendine özgü film türü beğeni ve eğilimleri vardır. Bazı insanlar western, bazıları aksiyon, bazıları da erotizm sever. Bazıları da korku ve gerilimle adrenalin salgısı ister. Bu eğilimler o kişinin seyir geçmiş ve kendi düşünsel donanımı ve sinemasal birikimi ile şekillenir. Ama buradaki türlerin hepsi kaliteli film yapmaya engel değildir. Örneğin işte bu filmde, oyunculuklar, tarihi senaryo, kurgu, akıcılık hepsi başarılı, bir içerik de var, kamera açıları da izleyiciye keyif veriyor, ama mesajlarda milliyetçilik kokusu çok net. Peki kalitesiz film nedir, nasıl anlayacağız? Seyrederken olay örgüsü sıkışıp ilerlemiyorsa, senaryo çok işlenmiş bir senaryo ise, gerek ses gerek görsel efektler çok yoğun ise, kurgu ve oyunculukta hep bilinen klişeler tekrar edilmiş ise, gereksiz tribün şovları hakimse, olay örgüsünü günlük yaşamın gerçekleri desteklemiyorsa, abartı ve yapaylık genelde hakim ise ana hatları ile o filmin seviyesi düşüktür. Zaten bir filmin yönetmeni, tarihi, yapımcısı, en son da oyuncuları daha izlemeden bir fikir verecektir. Hatta filmin yapımcısının piyasaya sürdüğü filmin ‘director’s cut’ (filmin yönetmeninin kimse tarafından değiştirilmemiş orijinal hali) varsa bu bile bize ipucu verir. Çünkü yapımcısına para kazandıran gişe hasılatı yüksek film her zaman iyi film değildir. Ama bakın İMDb puanlaması nispeten bir fikir verir.
İşte sinema sitelerinde çok görülen ‘recep ivedikçiler’ ile ‘kendini sinema dahisi sanan enteller’ arasındaki tartışmanın altında bunlar yatıyor. Herkes bir filmin ne anlatmak istediğini anlamayabilir, bunun için bazen felsefe birikimi, edebiyat ve psikoloji hatta sosyolojik bilgiler donanımına sahip olmak gerekebilir. O alanda bir duyarlılığın gelişmiş olması gerekir. Örneğin ben gerçeküstü ve soyut resim sanatını anlamıyorum, bu duyarlılık ve birikim gelişmemiş bende, e ben hangi hakla bir Picasso eserini küçümser, onu beğenenleri ukalalık ile suçlarım? Ya da klasik müzik duyarlılığım gelişmemiştir, bilgim de azsa, bir Schubert eserinden nasıl zevk alabilirim? Kesinlikle birikim sorunudur bir filmi özümseyebilmek.. Örneğin Visconti’nin Leopard filmini 12 yıl önce izlediğimde filmi tamamlayamamıştım. 45 dakika süren o meşhur düğün ve dans sahneleri sıkmıştı beni. Bugün izlediğimde ise o uzun düğün sahnesinde, gerçekten dönemin İtalyan aristokrasisinin çökmekte olduğunu ve yeni burjuva sınıfın oluştuğunu o ailelerin dialogları ve filmin gen el kurgusundan okuyabildim. Eskiden spagetti westernlerle gayet mutlu olurken, şimdi bir Thedoros Angelopoulas, bir Bela Tarr ya da Tarkovsky beni etkiliyor.
Kısaca bugün bir filme gülüp vakit kaybı diyebilirsiniz, ama kendinizi de aştığınız bir noktaya geldiğinizde bu kez eski halinize güleceksiniz.

Yapım Yılı: 1957
Gösterim Tarih: 02 Ekim 1957
Senaryo: Michael Wilson, Carl Foreman, Pierre Boulle
Ülke: ABD, İngiltere
Filmin Süresi: 161 Dakika

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder