10 Kasım 2013 Pazar

Dodes'Ka-den

      Tokyo’nun gecekondu mahallesinde geçen ve usta yönetmenin bir çok renkli karakteri oynattığı bir film. Yoksulluk ve acı içinde yaşayan insanların yaşamları anlatılmaktadır. 70’yapımı Dodesukaden filminde sosyal bir cehennem olarak tabir edebileceğimiz uzamda bir ‘deli’nin resim sevgisine tanık oluruz…

      “In a mad world, only the mad are sane” der Akira usta. Bu çılgın dünyada, ancak delileler aklı başında olanlardır, aslında der. Filmdeki tramvay sürücüsü karakteri; kendisi için güya buda heykellerine dua eden annesi ne adfen: Allahım şu anneme akıl fikir der. Akira Kurusawa da karakter tahlilleri, psikanaliz ve felsefe sosyoloji ile filmin zamanı ve ilgili toplumun değer yargıları ile iç içedir. Aslında çok derin çıkarımlar vardır, filmlerinde ama nedense, Tarkovsk ve Bergman üstatların bu açıdan sanki gerisinde kalmış gibi bir durum ortaya konulmuştur, günümüze kadar ki eleştirmenler hatta bu konularda tez yazanlar tarafından. Oysa bir saklı kale, bir ikuru (yaşamak), yada kızıl sakal aslında sırasıyla söylenecekse: ne bir savaş, ne bir yaşam portesi nede idealist doktor filmi değildir. Kanımca (sanatçının eserini yorumlamak ve eleştirmek her zaman büyük bir haddi aşmadır gerçeğinide düşünürsek) hitabı ve hitabın derinliği, ulaşılmak istenen hedef çok daha büyüktür, Akira imparatorun bazı filmlerinde. Ancak sinema tekniği, perspektif, slow motion, sahnelerdeki seçilen öğeler gibi veya müziklerin etkisi bakımından daha öne çıktığından sanki filmlerinin ana felsefesi biraz geride kalmıştır Akira ustada. Örneğin saklı kaledeki ayna, altın, orman gibi argümanlar birer remiz(semboldür) dir. Bir derdi var sanki üstadın ama, maksadını perdeli şekilde izhar eder, de istitatlar (yetenek, hikmete ilişkin kabiliyet=aşkınsal potansiyel) ölçüsünde haz alınmasını bekler. Hülasa, akıl ariyettir aslında çünkü, uyanmayı engeller, rüyadan….Kadim zamanları anmaya ve hatırlamaya yegane engel aslında egoyla yakın ilişki içinde olan akıldır. Sinemanın öğeleri sinema tarihi veya sinema sanatıyla ilgilenenler tarafından uzun uzun anlatılırda, sanki eksik şeyler vardır. Adına koyamazsınız. İşte, Akira kurosawa, bergman, Tarkovsky, fellini, de sica, satyajit ray gibi üstatlar, sinema sabatının öğelerine sonsuz kavramlar ve argümanlar dahil etmişlerdir. Tam adını koyamazsınız (bir yönetmen için kamere açıları çok güzel denir ya örneğin, ama burda ne olduğunu tam ifade edemezsiniz) ama işte odur sizi bu deruni üstatlara bağlayan, sizi bam telinizden vurup, yüreğinizden yaralar bunlar. Tedavisi mümkün olmayan bir derde düçar eder, de bir derdim var, bin dermana değişmem der, abtal (divane=aşkınsal deli) olur gezersiniz. kah bir tramvay sürücüsü.., kah bir samuray, yada bir budala …

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder