24 Kasım 2013 Pazar

"Kurban" İle "Andrei Tarkovsky" Sinemasına Giriş

   Dünyanın en önemli yönetmenlerinden birinin imzasını taşıyan bir başyapıt. Şüphesiz hikayesini ve ne kadar güçlü olduğunu kısa satırlara sığdırmak çok mümkün değil. Her ne kadar yönetmenin son filmi olsa da, Tarkovsky sinemasına ait her şeyi bulabileceğiniz felsefi bir deneyim…
Gazeteci, aktör ve filozof Alexander’ın doğum günü, ailenin büyük buluşmasına ön ayak olur. Günü küçük oğluna modern yaşam ve maneviyat üzerine konuşmalar yaparak geçiren adam, akşam saatlerinde nükleer savaşın başlamasıyla ciddi bir hesaplaşmaya girişir…

   Kurban’da, İngmar Bergman ın devamlı çalıştığı görüntü yönetmeni Sven Nykvist i ve yine Bergman ın aktörü Erland Jozepson beraberce görüyoruz.Bu birleşme ile Bergmanvari bir film ortaya koyuyor efsanevi film yönetmeni Tarkovski. Bach müziği ve Leonardo tablosu da filmde mükemmel duruyor. Tarkovski bu son filmini çekmeden önce akciğer kanseri olduğunu biliyordu. Bu nedenle ölüm teması sarıp sarmalamıştır filmi, hatta oğula vasiyet bile çıkmıştır filmden. Tarkovski filme ciddi bir modernite eleştirisi ile başlıyor: “Teknik ilerleme” dediğimiz şeyin bize getirdiği tek şey konfor oldu. bir tür hayat standardı. ve bir de gücü korumak için gereken şiddet araçları. vahşiler gibiyiz! mikroskobu, cop gibi kullanıyoruz. hayır, yanlış. vahşiler maneviyata daha çok önem veriyor! önemli bilimsel bir buluş mu yaptık onu hemen kötülüğe alet ederiz. hayat standardına gelince, bir zamanlar bilge bir kişi gerekli olmayan şey günahtır demişti. ve eğer bu doğruysa uygarlığımız baştan aşağıya günah üzerine kurulmuş demektir. korkunç bir uyumsuzluk edindik. maddi ve manevi gelişmemiz arasında bir dengesizlik söz konusu. kültürümüz bozuk. yani uygarlığımız. temelde bir bozukluk var, oğlum. belki de sen sorunu birlikte irdelememizi ve çözüm bulmamızı önerirsin. geç olmadan bunu yapmalıyız. geç olmadan. ‘ Evet insan kendi yarattığı teknoloji nin ve nükleer silahların kurbanıdır. Ölüm korkusu, varoluş sorunu ve insanın kendine yabancılaşması masaya yatırılır;ve sonuçlar da umutsuz olmasa da karamsardır. Kimsenin kazanamayacağı ve dünyanın tüm canlılarla beraber yok olacağı nükleer savaş yani tüm insanlığın ölümü karşısında, tanrıdan dilenen af karşılığında kurban verilecektir. Aleksander evinin arabasını hatta ailesini kısaca tüm dünyevi bağlarını bu söz üzerine kurban eder. Varoluşsal sorgulamalar ve çözümleri hakim filme. İnsanlar gri bir zeminde kaçışmalarla aslında modern toplumun bunaltıcılığından özgürlüğe kaçamaya çalışıyor. Birçok metaforik imge ile Tarkovski aslında kendi varoluşumuzu sorgulamanın pencerelerini açıyor. Düzenlenen bahçenin daha kötü olması, bir şeyin doğal çekirdek özünün korunması gereğine işaret ediyor. Maria aşkı ve sevişen çiftin yerden yükselmesi gerçek aşkın aranması değil mi? Yerdeki çamur üzerinde sürekli giden kamera ve bitmeyen çamur; yani dünyamız..Lenardo da vinci nin üç kralın tapınışı tablosu nasıl derinse bu aşk ve oğluna duyulan sevgi de aynı nispette derindir. ‘Başlangıçta söz vardı’ bu İncil göndermesiyle tanrının olmaması ve ona ihtiyacın olması arasındaki salınımda gezer Tarkovski..Hiç konuşturmadığı oğluna adanmış bu film bizi kendi içimize hapsediyor. Ölmeden önce adeta son sözlerini söylüyor. Bilirsiniz bazı filmler eğlenmek için, kalbimize hitap eden bazı filmler hissetmek, aklımıza hitap eden bazıları düşünmek için..İşte kurban hem hissetmek hem düşünmek için...

Saygılarımla
Eray Eliçora



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder