18 Kasım 2013 Pazartesi

Fısıldayan Sayfalar

    Uzun planları ve ruhani konulara eğilimiyle Sokurov, gerçekten de bazılarının dediği gibi Tarkovski’nin izinden gidiyor. ”Suç ve ceza”nın peşinden seyirciyi öyle bir sürüklüyor ki o karabasansı görüntülerin bile ayrı bir cazibesi var. Caravaggio tablolarını ve bir o kadar da ”camera obscura” ile çekilen fotoğrafları andıran görüntüleriyle ruhun çektiği ıstırapları ve varoluş-inanç krizini çok iyi ”betim”liyor. Başka bir yönetmenin elinde şekilci kalacak böylesi arayışlar Sokurov’da kendine has bir dil oluşturuyor. Ruhun ve eşyanın (buradaki mekandır) tabiatını biçim ve özü birbiriyle yoğurarak veriyor. Sokurov’un seyircide yarattığı en büyük tortu anlatığı kara-şiirin film bittikten sonra da devam etmesi gibi geliyor.

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder