20 Kasım 2013 Çarşamba

The Sun

   Güneş, ünlü yönetmen Sokurov’un Hitler üzerine çektiği Moloch ve Lenin üzerine çektiği Taurus adlı filmlerinden sonra, bu cesur serinin üçüncü ve son halkasıdır. Japon İmparator Hirohito’yu konu alan film, II. Dünya Savaşı sırasında Amerika kuşatmasında olan Japonya’nın, müttefik kuvvetlere teslimi ile sonuçlanan süreci ele almaktadır. Bu kısacık zaman diliminde ne olmuştur da Hirohito tanrısal konumundan vazgeçerek, müttefiklerine teslim olma kararı almıştır? Japonya’da İmparator rolünü oynamak bir tabu olduğu için, Sokurov uzun süre filminde bu rolü oynayan oyuncusunun ismini saklamıştır…

   Sokurov’dan derin bir karakter çalışması… İmparator Hirohito’nun tanrısallıktan dünyevi ve sıradan olana geçişini, düşünce dünyasının ve davranışlarının evrilmesini iyi bir gözlemcilikle vermiş. Hirohito’nun akvaryumdaki balığın gökyüzünden ölüm (atom bombası) yağdıran uçaklara dönüşümüne ilişkin gördüğü ”imge” sinema tarihine geçecek kadar orijinal …. Yine tablo gibi planlar ve konuya uygun renkler (kirli yeşil, toprak rengi, gri, kahve ve bejin tonları) Sokurov detaycılığının bildiğimiz ve izlemeye doyamadığımız özelliklerinden. Hirohito, kendisine yüklenen sıfat ve yetiştirilme şekli nedeniyle dünyadan uzak bir karakterken trajik bir varoluşu da imliyor. Sokurov, büyük ve yargılayıcı sözlere başvurmadan bir insanın zihin dünyasını gayet güzel aktarıyor. Hirohito’nun sığınakta geçirdiği anlar da onun bilinçaltına açılmış bir dehliz etkisi yaratıyor. Yardımcılarının savaşın gidişatıyla ilgili bir türlü gerçeği söyleyemedikleri sahnede Hirohito’nun aslında hakikati bilmesi ama bunu onlara söyleyememesi de dikkat çekici. Doruk noktasına ulaşan birkaç özel ve güzel sahne daha var. Özellikle sonlara doğru…

Saygılarımla
Eray Eliçora



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder