29 Kasım 2013 Cuma

Katiller

   Film; restoranta gelen 2 müşterinin, öldürmek istedikleri adamı bulmak için yaptıklarını anlatarak, özgürlük olgusunu sorgular... Karakterlerin psikolojik çözümlemelerine ağırlık vererek ilerler ve düşünsel bir trajediyle son bulur…
Ernest Hemingway’ın öyküsünden sinemaya uyarlanan Ubiytsy, Andrei Tarkovky’nin VGIK’de iken çektiği kısa metrajlı filmi ve ilk yönetmenlik deneyimi. İki adet, kiralık katil, bir iş alırlar ve kurbanlarını öldürmek üzere yola çıkarlar geri gelip de kurbanlarını öldürmeye çalıştıklarında, kurban hiç itiraz etmez. Katiller: “Niye itiraz etmedi acaba” diye düşünerek olayı araştırmaya başladıklarında, ortalıkta milyon dolarların döndüğü, garip bir hikaye içinde bulurlar kendilerini…
Bu 19 dakikalık film 3 sahneye ayrılmıştır. İlk ve son sahneler kafede Tarkovsky tarafından yönetilmiştir. Ortadaki, Andresen’in odasındaki sahne, Gordon tarafından yönetilmiştir. Bütün bölümler öğrenci arkadaşları tarafından oynanmıştır. Gordon dükkan sahibini, Tarkovsky Amerika’nın sesi yayınlarını dinlerken öğrendiği “lullaby of birdland” şarkısını ıslıkla çalan müşteriyi oynamıştır…

   Tarkovsky, yönetmen sinemasının özelliğinin, zamanın şekillendirilmesi olduğunu dusunur. Bir heykeltıras nasıl icinde, ortaya cıkaracağı heykelin seklini hissederek mermer parcasından butun gereksiz parcaları yontup atıyorsa,sinema sanatcısı da dev boyutlu, ayrıntıları belirlenmemis yasamsal olgular butununden butun gereksiz seyleri ayıklayarak, geride yalnızca yapacağı filmin bir oğesi, sanatsal butunun değistirilemez bir anı olmasını istediği seyleri bırakır Tarkovsky’e gore, sinemada mizansen, gosterilen eylemlerin olabilirliğiyle, görüntulerin güzelliği ve derinliğiyle (ama icerdiği anlamı, resimlerle boğmamak kosuluyla) bizi sarsmak ve etkilemekle yükümlüdür. Her yerde olduğu gibi burada da anlatılmak istenenin üstüne basıla basıla acıklanması seyircinin hayal gucunu kısıtlamaktan baska bir ise yaramaz.Bu seyircinin önune etrafı cepecevre boslukla sarılı bir fikir yumağı cıkartmak demektir. Bu tur bir acıklamayla dusuncenin sınırları korunmus olmaz, aksine, o dusuncenin derinine inme yolları tıkanmıs olur. Burada butun sorumluluk yonetmendedir. Bir yonetmen, olgular butununun parcacıklarını secip aralarında bir iliski kurarken elinde nelerin bulunduğunu,nelerin bu parcacıkları kopmaz bir sekilde birbirine bağladığını cok iyi bilmelidir.Cunku sinema budur.
“Oteki turlu bir de bakarız, alısıldık tiyatro dramaturjisine,onceden belirlenmis kisiliklerden yola cıkan bir konuya dayalı yapıya saplanıp kalmısız. Oysa Sinema, istenilen buyuklukle ve uzunlukta ‘bir zaman parcasından olusan olguların seciminde ve birbiri arasında kuracağı bağlantıda ozgur olmalı”...

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder