25 Kasım 2013 Pazartesi

Solaris


   Solaris, uzayda kaybolmuş insanlardan söz eder.Bu insanlar zorunlu olarak yeni bir bilgi edinmek zorunda kalırlar.İnsana adeta dışarıdan dayatılan bu bilgiye ulaşma gayreti kendince oldukça dramatiktir, çünkü huzursuzluk ve mahrumiyet, acı ve hayal kırıklığı eşliğinde gelişir her şey: Son gerçeğe varmak imkansızdır.Buna ek olarak, insana bir de vicdan verilmiştir.İnsan, davranışlarında ahlak yasalarıyla çelişkiye düştüğü an vicdanın eziyeti başlar.Buna göre vicdanın olması da bir anlamda trajik bir olaydır.
Yaşayan dev bir zihin olan sularla kaplı Solaris gezegeni. Dünyadan bu gezegene gelen insanların bilincinde ve bilinçaltında oyunlar oynayarak hafızalarında kalmış olayları maddeleştirmektedir. Bu tuhaf gezegeni araştırmak için kurulmuş üsse, açıklanamaz bir şekilde ölen meslektaşının yerini almak üzere gönderilen filmin kahramanı, gezegenin esrarına cezbolurken, kendi geçmişinin hayalleri ile de yüzleşmek zorunda kalacaktır…
İnsanlık kurtuluşunu utancında bulacak! ” Bilim mi? Saçmalık… Bu durumda vasatlık ve deha eşit derecede yararsız. Uzayı keşfetmeye ilgimiz yok. Sadece dünyayı uzayın sınırlarına kadar genişletmek istiyoruz. Başka dünyalarla ne yapacağımızı bilmiyoruz. Diğer dünyalara ihtiyacımız yok. Aynaya ihtiyacımız var sadece. Bir temas olsun diye debeleniyoruz ama asla olmayacak. Aptal bir çıkmazdayız çünkü aslında hem ihtiyaç duymadığımız, hem de korktuğumuz bir hedefe ulaşmaya çalışıyoruz. İnsan sadece insana ihtiyaç duyar. ” İnsandan uzaklaşmış bilimkurgunun içinde yine insanı arayan Tarkovsky…

   Tarkovsky bilimkurgu türüne yakınlık duyan bir yönetmen değildir…Göreceğiniz gibi uzay gemileri,istasyonlar,uzay yolculuğu tamamen simgesel olarak belirtilmektedir...Hatta kendisi bunu bile gereksiz ve fazla bulmuştur.Onun asıl meselesi Lem’in romanında ortaya konan temel sorunsalı irdelemek olmuş ve bunu da tartışılabilir bir dozda başarmıştır…Bu sorunsal nedir ? “Solaris’teki problem, insanın, kendi kaderinin sınırları içinde insan olarak kalabilmek için karsılaştığı güçlüklerle mücadele yolunda
inançların ve ahlaki dönüşümün üstesinden gelme problemidir. Yani Tarkovsky’nin buradaki amacı insanın kendi kaderinin sınırları içinde maruz kaldığı her güçlüğe rağmen insan olarak kalabilmek adına verdiği mücadeleyi göstermektir.”
Tarlovsky’e göre Filmlerinin üç kahramanı Ivan (Ivan’ın Çocukluğu), Roublev (Andrei Roublev) ve Kris (Solaris) arasında net bir bağlantı vardır. Çünkü bu üç filmdeki üç karakter kritik bir ikilem içinde analiz edilir; ya ölüyorlar ya da inançlarını bırakıyorlar. Ya da basitçe pes ediyorlar. Tarkovsky, bütün bu kahramanları birbirine yaklastıran öğenin, insanın kaçınılmaz olarak bir tercih yapmakla karsı karsıya kalacağı umutsuz bir duruma ya da bir çıkmaza sürüklenmesi eğilimi olduğunu söyler. Tarkovsky kendi adına kahramanlarının, bunun bir insan için ne kadar zor olduğunu anlattıklarını belirtir. Bu kahramanlar aracılığıyla Tarkovsky konuşur. Tarkovsky’nin kahramanları, insan olmanın ne kadar zor olduğunu anlatır.
İnsanın inançlarına sadık kalması zordur: “Ivan bırakıyor, çocukluğu geçip gitsin, faşizme karşı mücadele etmek için çocukluğundan vazgeçiyor ve bir yetişkin oluyor. Roublev çektiği çilede yalnızca güç değil, anlam da buluyor ve böylece davranışları hakkında bir perspektif ediniyor. Solaris’te insanlık dışı kosullara bırakılan Kris, insanlığını koruyor. Çünkü o uzay istasyonundaki insanların çözmeleri gereken tek bir sorun var: O da nasıl insan kalacakları.”
Tarkovsky’e göre, kahramanların üçü de inançlarından vazgeçmiyor, kendilerine sadık kalıyorlar. Olacak seylere rağmen bireysellikleri
ni koruyorlar.Bu anlamda bu üç kahraman bir bütün oluşturuyor”.
Felsefe kelimesini kullanırken ne denli ürktüğümü yazılarımı okuyanlar gülümseyerek anlayacaklardır.Ancak işte bu filme ancak bu tanımlama yaraşır…”Felsefenin Ruhu ya da Ruhun Felsefesi”…İzlemeden ölmeyin…Ya da ölmeden izleyin…

Saygılarımla
Eray Eliçora


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder